2 Haziran 2014 Pazartesi

İçimdeki Deniz (Mar adentro)


2004 Yapımı bir İspanyol filmidir.Yönetmenliğini Alejandro Amenabar yapmıştır.

Filmde denizi çok seven bir adamın geçirdiği kaza sonrası felçli kalmasının ardından gelişen olaylar anlatılmaktadır. Felçli bir şekilde yaşamak istemeyen Ramon sürekli ötanazi olmak istediğini belirtmektedir.
Ancak ülkesinin yasaları gereği bu yasaktır. Ramon'un ötanazi isterken bir anda değişen hayatını ağlayarak izleyeceğinizden şüphem yok. Özellikle Ramon'un tekerlekli sandalye ile evi terk ettiği sahneyi izlerken hüngür hüngür ağlayacaksınız.
Aylamaya ihtiyacınız varsa bu dram filmini izlemelisiniz.

Çok beğendiğim bir kaç repliğini sizinle paylaşmak isterim.

* Biz cenneti hakedeceğiz, çünkü tüm yaşamımızı cehennemde geçirdik.

* - Nasıl bu kadar gülümseyebiliyorsun?
  + Kaçıp gidemiyorsan ve kesin bir biçimde başkalarına bağımlıysan gülerek ağlamayı öğreniyorsun.


Bu filmi izlerken empati yapmayı unutmayınız.                                          
         İsterseniz fragmanını izlemeyelim...




"Kız kardeşimin Hikayesi" (My Sister's Keeper)


Eminim bir çok okuyucu bu filmi görünce ben bunu izlemiştim diyecektir. İzlemeyenlerin de "duymuştum" dediğini biliyorum. Filmi izlemeyenler için birde ben tanıtmak istedim.

Jeremy Leven'in romanından esinlenerek çekilmiş olan filmde Lösemi hastası bir kızın kurtulması için doktorlarında tavsiyesiyle genetik müdahaleler yapılarak dünyaya getirilmiş bir çocuğun yaşadığı olaylar anlatılır. Sadece ablasının kurtulması için dünyaya getirilmiş olan Anna'nın böbreğinin ablasına transplantasyonu gereklidir. Ailesi bunu gerçekleştirmek için çabalarken Anna kentin en ünlü avukatıyla ailesine dava açarak onları şaşkına çevirir. 

Ablasının Anna'dan olan istekleri doğrultusunda bir çok olay gelişir. Mahkeme de böbreğini vermek istemediğini söyleyen Anna, tıbbi haklarının korunmasını ister. 

Daha fazla anlatırsam filmi blogta tanıtmanın bir amacı olmaz ve sizinde izlemenize gerek kalmaz herhalde.
Yönetmenliğini Nick Cassavetes'in yaptığı ve  Cameron Diaz'ın da rol aldığı bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.
Zaman kaybı olmadığını film bittiğinde anlayacaksınızdır.


"Artık hayal etmek bile zor, ama tüm bunlar yaşanmadan önce, çocukların sadece çocuk olduğu ve herkesin mutlu olduğu zamanlar vardı."

Fragmanını izlemeye ne dersiniz?


TAMAM MIYIZ ?


Engelli olduğu için annesine bağımlı olan bir gencin hikayesi...
Bedensel engeli olduğu için başkasına bağlı olarak yaşamak zorunda olan, buna bağlı olarak onlarında hayatını mahvettiğini düşünen, her geçen gün hayattan daha fazla sıkılan, yaşamak istemeyen ve sürekli ölümü düşünen bir genç.
Temmuz'un hayatına girmesiyle değişen hayatını konu alan bir film.

Rüyasında İhsan'ı gören Temmuz, sıradan bir günde parkta İhsanı görür ve rüyasını hatırlar bunun üzerine İhsanı takip eder. Tanışmak için sosyal hizmetler kurumundan kitap okumak için geldiğini söyleyerek İhsan'ı yakından tanımaya çalışır. Temmuz'un da İhsan'ı tanıdıktan sonra hayata bakış açısı değişecektir.

Bir rüya sayesinde bir araya gelen bu iki insanın değişen hayatlarını anlatan güzel bir Çağan Irmak filmi.
Kendi dünyasında yaşayan engelli İhsan ile sorunları olan Heykeltıraş Temmuz'un  birbirlerinden güç alarak hayatın zorluklarının üstesinden gelme mücadelesini konu alan bu filmde engelli insanların yaşadığı zorlukları anlayabiliyoruz.

Sıkılmadan izleyebileceğiniz filmin başrolünde  Deniz Celiloğlu ve Aras Bulut İynemli bulunmaktadır.

İYİ SEYİRLER...

31 Mart 2014 Pazartesi

Yeni Gerçekçilik Sineması ve Akımı


Bugün size en önemli  sinema akımlarından biri olan Yeni Gerçekçilik akımından bahsetmek istiyorum. Bu akımın ülkemizde ki en büyük öncüsü olan Yılmaz Güney'in yarın ki doğum gününü de bu sayede buradan kutlamış olalım.

İlk olarak İtalya'da ortaya çıkmış olan bu akımı size anlatmak istememin sebebi özellikle fakir halkın konu edilmesi ve de ülkemizde ki öncüsünün Yılmaz Güney olmasıdır. 
Yılmaz Güney hakkında çok fazla bilgiye sahip değilim ancak tanıdığım bir çok büyüğüm bu filmlerle büyümüş. Yılmaz Güney onlar için olmazsa olmaz. Bu kadar hayranını görüpte bu akımdan bahsetmemek olmazdı. 

Bu akımı biraz araştırdığımda 2. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıktığını gördüm. Bu akım 1944-1952 yılları arasında etkili olmuş. Bu akımın genel olarak kabul edilen ilk filmi Roberto Rossellini'nin Roma, Açık Şehir filmidir. Bu tür filmlerde sıradan insanların günlük hayatlarına sempatik bir yaklaşım vardır. Kameralar stüdyoların dışına yani sokağa taşınmış. Filmlerde mümkün oldukça basit doğal bir kurgu kullanılmış. Ayrıca bu akımdan etkilenen filmlerde genellikle amatör oyuncular kullanılmış. 


Dilerseniz kısaca bilgi verdiğim bu akımı bir başka bilgi kaynağından aldığım geniş bilgilerle daha iyi tanımaya çalışalım...


 Yeni Gerçekçilik


Yeni Gerçekçilik, sinema akımları içerisinde akla ilk gelenlerden birisidir, benim için öyle en azından(Bisiklet Hırsızları (1948) sanırım bunun sebebi)). Lumiere kardeşlerden yana bir akım da diyebiliriz. Melies'in eliyse gün geçtikçe güçleniyor.

Yeni gerçekçilik akımının önemli yönetmenleri arasında Fellini, Vittorio De Sica, Roberto Rossellini, Luchino Visconti ve Cesare Zavattini yer almaktadır. Yönetmenlerden de anlaşılacağı gibi İtalya'da ortaya çıkan bir akımdır.

Kimilerine göre 1943 yapımı 
Luchino Visconti'nin Ossessione'si akımın ilk filmi olarak adlandırılmaktadır, kimisine göre ise bu film Roberto Rossellini'nin "Roma, citta aperta" filmidir.

Filmlerin genel özellikleri arasında ayrıntılara yer verilmemesi ve fakir halkın hayatlarının anlatılması, basit doğal kurgunun tercih edilmesi ve seslerin filmlere dublaj ile eklenmesi yer alır.
Yeni Gerçekçi filmlerde gördüğümüz kameranın sokağa taşınarak ve aynı zamanda doğal ışığın kullanılması bir Hollywood eleştirisi niteliğindedir
Çoğunlukla amatör oyunculardan faydalanılmıştır ve dönem itibariyle oyuncunun sinemadaki varlığının sorgulanması tartışmalarına sebep olmuştur.

Genel olarak çoğu filmde açık bir son yoktur. Geleceğin belirsiz olmasının en önemli sebebi kanımca 2. dünya savaşının insanlar üzerinde süre gelen etkisiydi. İnsanlar gelecek hakkında fikir üretemeyecek durumdaydılar.


Yönetmenler ve oyuncular doğaçlama yolunu seçtiler. Bu seçim ansiklopedik tanım olarak "gerçekliğin algılanmasına yeni yaklaşımlar" diye nitelendirilen bir akım için doğal olsa gerek.

Akımın etkisini yitirmesindeki en önemli sebep İtalya'nın 1960'lı yılların başı itibariyle ekonomik olarak hızla yükselişidir. Artık filmlerde karşımıza çıkan fakir karakterler izleyicilerle bütünleşme özelliğini kaybetmişti.

Yılmaz Güney Türk sinema tarihinde yeni gerçekçiliğin öncüsü konumundadır.



Meraklısına: Fellini ve Antonioni'nin ilk filmlerini de Yeni Gerçekçilik akımından etkilenerek çektiklerini de söylemekte fayda var.


Yeni Gerçekçilik Sinemasının Önemli Filmleri

Roma, Citta Aperta - 1945
Ladri Di Biciclette - 1948
Stromboli - 1950
Miracle in Milan - 1951
La strada - 1954
Umberto D. - 1952
Germania Anno Zero - 1948


- İyi ki doğdun ÇİRKİN KRAL...

400 DARBE


François Truffaut tarafından 1959 yılında yapılan bir filmdir. Filmde okuldan kaçan küçük bir çocuğun hikayesi anlatılmış. Filmi blogda tanıtmadan önce biraz araştırdığımda gördüm ki 400 darbe Fransızcada "okulu kırmak" anlamına gelen bir deyimmiş. Filmde de zaten okulu pek sevmeyen ve öğretmeninden sürekli azar işiten bir genç var. Ailesiyle de sürekli problemler yaşayan bu çocuk ödevini yapmadığı için bir gün arkadaşıyla okulu asarlar. Cadde de karşıdan karşıya geçerken annesini tanımadığı biriyle sarmaş dolaş görür. Annesi oğlunun onu gördüğünün farkına varır ve utanır. Ertesi gün okula döndüğünde öğretmeni onu azarlayarak niçin okula gelmediğini sorar; oda "annem öldü" yalanını söyler.

-  Benim de en etkilendiğim sahne burası olmuştur. Belkide annesini o halde gördüğünde "annem benim için öldü" demek istedi öğretmenine ama herkes onun yalancı olduğunu düşündü.  -

Gerçekler ortaya çıkınca anne ve babası zaman kaybetmeden okula geldi tabi. Çocuk babasından okkalı bir tokat yedi arkadaşlarının içinde. Okuldan uzaklaştırma cezası alan çocuk ailesinden de korktuğu için eve gitmek istemez. Arkadaşıyla birlikte denize ulaşmak isterler, ancak paraları olmadığı için şeytana uyarlar. Babasının daktilosunu çaldıktan sonra satamayan çocuklar daktiloyu yerine bırakmak isterler. Bu sırada yakalanan çocuk ıslah evine gönderilir. 

Olaylar böyle devam eder. Daha fazla anlatırsam filmi izlemeye gerek kalmaz. Bu kadarı yeterli bence. Kısaca filmde kötü denilen pislik bir çocuğun bile hedeflerinin olabileceği ve bu hedeflere ulaşmak için çabalayabileceği, adaletsizlikler yüzünden Antoine gibi birçok çocuğun elimizden kayıp gittiği anlatılmakta.


François Truffaut bu filmiyle büyük işlere imza atmış ve Fransız sinemasına devrim niteliğinde bir akım kazandırmış. Şimdi de bir çok ödüle layık görülen bu filmin fragmanını izleyelim...



Tehlikeli Oyun ( Die Welle )

Dennis Gansel tarafından yönetilen 2008 yapımı bir Alman filmi olan Die Welle(Tehlikeli Oyun)  yaşanmış bir olayı konu alan Die Welle adlı kitaptan esinlenilerek çekilmiş. Ben hep yaşanmış olayları anlatan kitaplara, filmlere daha çok ilgi duymuşumdur. Genelde insanlar yaşanmış olaylara daha çok ilgi duyarlar zaten.

Almanya da okulun birinde öğretmenlerden biri öğrencilerinin derse ilgilerini arttırmak ve onlara birlik olmayı öğretmek için kolları sıvar. Öğrencilerini kısa zamanda sosyal bir gruba dönüştürür. Öğrenciler de o yaşların verdiği duyguyla bir gruba üye olmanın sevincini yaşarlar. Tek başına olmaktansa bir gruba üye olmayı ister insanlar o yaşlarda. Zamanla grupta herkes birbirini korur kollar. bir gün derste gruba isim bulmak için fikir alış verişi yaparlar. Bir kaç fikirden sonra grubun adını "Dalga" koyarlar. Grubunda lideri tahmin edeceğiniz üzere öğretmenleridir. Film de bir de yanlış hatırlamıyorsam Türk bir çocuk vardı. Dışlanmaktan pek hoşlanmadığı için bu grubu çok sevmişti. Çünkü Dalga üyeleri arasında birlik vardı ve farklılıklar yok sayılıyordu. Gruba bir isim bulunduktan sonra birde onları temsil eden bir arma oluşturdular. 

  Bazı kişilerce grubu kötüleyen ilanlar, bildiriler dağıtılır. İşler zamanla istenmeyen bir hale dönüşünce öğretmenleri grubu dağıtmaya karar verir. Dalga üyelerini bir yerde toplar ve işlerin çığrından çıktığını anlatır. Grubun dağılmasını istemeyen bir kaç öğrenci beklenmeyen bir sona imza atarlar...
   
  Filmin sonunu detaylıca anlatmak istemiyorum, o zaman izlemenin bir anlamı kalmaz. Ben bu tür filmleri çok severim. İzlediğinizde sizde göreceksiniz ki gerçeğe çok yakın bir sonla bitiyor.  Filmler genellikle mutlu sonla biter ve bir çoğu bana samimiyetsiz gelir. Bu tür filmler burasının dünya olduğunu bize hatırlatan filmlerdir. filmin sonu hakkında ip ucu verdim ama olsun yine de izlemek isteyeceğinizden şüphem yok...



30 Mart 2014 Pazar

Tanrıyı Oynayanlar (Something the Lord Made)


Bu filmde benim en çok ilgimi çeken gerçek bir olaydan esinlenerek çekilmiş filmlerden biri olmasıdır... Özgürlükler ülkesi olarak bilinen  Amerika'nın içinde 3.sınıf bir muamele gören bir zenciyi anlatmaktadır. 

Amerika her ne kadar özgürlükler ülkesi olarak anlatılsada bu filmde de olduğu gibi nasıl bir ırk ve renk ayrımı olduğunu görmekteyiz. 

Olay 1930'lar da yaşanmış.Marangozluk yapan Vivien maddi sebeplerden dolayı işinden çıkarılır. Daha sonra Dr. Alfred'in yanında temizlikçi olarak işe başlamış olan Vivien zamanla yeteneklerinden dolayı tıp alanında büyük gelişmeler sağlar.Köpekler üzerinde bir çok deney yapanlar. Zor dönemler geçiren Vivien asla pes etmez. Dr. Alfred ile birlikte Mavi bebek hastalığını nasıl tedavi edeceklerini bulurlar. Film de ırk ayrımının en üst seviyelerde olduğu bir dönemde siyahi bir adamın nasıl fahri tıp doktoru olduğunu anlatır.

    Konusu biyografi ve dram olan bu filmde en sevdiğim replik şudur :

“Biliyor musun Vivien, pişmanlık duyduğun çok şey olmadıkça, layıkıyla yaşamadığını söylerler.”

Bir çok ödül almış bu filmin fragmanı sizi heyecanlandırabilir.



English Vinglish



Güzel bir Hint filmi daha. Hint filmlerinin beyaz perdeye neler kattığını konusunda herkesin kafasında bir şeyler vardır. Filmin biraz dramatik olmasının yanında komedisi daha ön planda. Çok tatlı ve iyi niyetli bir kadın, İngilizce bilmemesinden dolayı eşi ve kızı tarafından sürekli alaya alınır.

Filmde bilgili ve kültürlü bir eşe sahip olan bu Hintli kadın İngilizce bilmemesi nedeniyle eşi tarafından sürekli alaya alınıyor ancak oldukça becerikli olan bu ev kadınının özelliklerini görmüyorlar.

   Bir gün Amerika'ya kız kardeşini ziyarete giden bu kadın İngilizce bilmemesinin sonuçlarına katlanır. Eminim sizde uçak ve hava alanı sahnelerine bayılacaksınız. Bir çok sıkıntıyla karşılaşan kadın sonunda bir İngilizce kursuna kaydolmaya karar verir. Kursta gösterilen ilgiden ve ortamdan hoşnut kalan kadın kısa sürede İngilizceyi öğrenir.

Artık daha mutlu ve neşeli olan bu kadını izlerken ister istemez bende mutlu oldum. Bu film sayesinde zaten içimde bulunan İngilizce öğrenme isteğim kat be kat artık. Oldukça eğleneceğiniz bu filmde dramatik sahneler geldiğinde en az sizde benim kadar hüzünleneceksiniz.
Hem gülüp hem üzüleceğiniz bir film, umarım sizde en az benim kadar seversiniz. Bu duygu karışımında film bittiğinde kendinizi daha iyi hissedeceğinizden eminim.

Yönetmenliğini Gauri Shinde'nin yaptığı bu filmin fragmanını izlediğinizde bir an önce izlemek isteyeceğinizden eminim.

Sakıncalı Düşünceler (Dangerous Minds)


1995 ABD yapımı olan filmin yönetmenliğini John N. Smith yapmıştır. Gerçek bir olaydan esinlenerek beyaz perdeye aktarılmış olan filmde eskiden orduda görev yapan bir kadının okulun en başarısız en serseri öğrencilerinin toplandığı bir sınıfa öğretmen olarak gelmesi ve sonrasında gelişen olaylar anlatılır.

Orduda görev yapmış olması ve mücadeleci biri olması onu bu öğrencilere karşı daha dayanıklı kılar. Toplumdan dışlanmış kişilerin toplandığı bu okula öğretmen olarak gelen bu kadın onlara yardım etmek ister. Daha önce tüm öğretmenlerini bezdirmiş olan bu öğrencilere öğretmen olmak herkesin harcı değildir, ancak mücadeleci bir kadın olan bu öğretmenleri onlar için çabalamaktan vazgeçmez.

    Müziği en az benim kadar sizi de etkileyecektir bence. Kulağa hoş gelen bir müziğe sahip olan bu filmi izlerken sıkılacağınızı sanmıyorum. Bir anne gibi davranan bu kadının bir şeyleri değiştirmek için çaba harcaması sizde de güzel etkiler bırakacaktır. Zor bir hayatın içinde didinip duran bu çocuklara yardım etmek için uğraşan bir kadını izleyeceksiniz.
Bizim ülkemizde de bu çocukların hayatlarına benzer bir çok örnek görebilirsiniz. Belki de bir çoğumuzun hayatının gerçekleri vardır bu filmde, bilemeyiz.

Hayatınızda sizin iyiliğiniz için çabalayan insanların olması güzel şey. Bence bu filmi izlemek vakit kaybı olmaz.

Belki fragmanı izleyip izlememek konusunda ki kararsızlığınızı gidermeye yardımcı olur.